10 Nisan 2008 Perşembe

Fakirleştiren Büyüme


Türkiye ihracata yönelik büyüyor ve iç pazarının alım gücü yıldan yıla düşüyor...Büyüme hızları falan açıklanan da rakam üzerine harika gibi gözüküyor ama bu dengesiz bir büyüme...Özal geldiğinde de böyle büyümüştü Türkiye, Adnan Menderes geldiğinde de ..sonraki 5-10 yıl içerisinde kriz çıktı...Türkiye gene büyük bir istikrarsızlığa sürükleniyor...Unutmayın 2001 krizinin 5-6 ay öncesinde ''ekonomi harika, enflasyon düşüyor, Türk lirası değeleniyor vb... '' gazetelerde yazıldı...

Sonra da Şubat 2001 krizi çıktı...Gene aynı sahneyi izliyoruz ama bu sefer cari işlemler açığının artması, Türk lirasının Merkez Bankası tarafından baskı altında tutularak ve Merkez Bankasının faizleri yüksek tutmak kaydı ile enflasyonu düşürmek amacı ile, Piyasadan Türk lirasını çekmesi , Türk Lirasını değerli yapıyor... Ama ekonomi şu anda kriz içinde, ancak kağıt üstünde yapılan oyunlar ile ekonomi şahane gösteriliyor...İnanmayan gitsin babasına sorsun ''Baba senin iş durumu nasıl ?'' eminim %80 'inin alacağı cevap şu olacak ''Oğlum/kızım, iş var ama para yok '' İşte bunun sebebi ihracata dayalı Fakirleştiren Büyüme, diğer bir adı, Batılıların Türkiye'yi sömürerek günden güne fakirleştirmesi...İşte AKP hükümeti burada devreye giriyor, ve yerli sermayenin rekabet gücünü düşürmek için adeta bir çaba içinde...Yabancı sermayeye ise her türlü peşkeşi çekiyor...


Fakirleştiren büyüme nasıl oluyor??


24 Ocak 1980 'de Süleyman Demirel'in ekonomiden sorumlu müsteşarı Turgut Özal'ın çıkarığı 24 Ocak kararları ile, Türkiye, 1930 'dan bu yana benimsediği karma ekonomi modelinden vazgeçmiş, Serbest Piyasa ekonomisine dönmüştü...O dönemde Turgu Özal, halka refahı getirdi, araba geldi uçak geldi bilmem ne diye yazılıp çizildi...Ancak Türkiye'nin kronik döviz sorunu yüzünden, ithalatın artması ile dengesiz büyüme aldı başını gitti...Sonra da biz bu açığı kapatabilmek için sürekli kemer sıkmak zorunda kaldık...Gelen yabancı sermaye ile birlikte KARA PARA geldi, ve Türkiye tarihinde görülmemiş mafyatik olaylara ve ekonomik rant vurgunlarına maruz kaldı...Bankerler, derin devlet aldı başını yürüdü...Yıldan yılla artan cari işlemnler açığını ise hükümet, faizleri yükseltip, yabancı parayı buraya çekerek, sıcak para akışı ile geçici olarak Türkiye ekonomisini döndürmeye devam etti...

Ancak o kadar kırılgan hale gelmişti ki ekonomi, en ufak bir siyasi dalgalanmada, ortaya çıkan güvensizlik ile yabancı sermaye parasını alıp kaçıyor, ve Türkiye ekonomisi krize giriyordu..Aynı olay aynı şekilde 94 ve 2001 de görüldü...Ve o olayların sinyalleri bugün gene veriliyor aslında...Peki fakirleştiren büyüme nasıl fakirlerştiriyor?? Olay şu ;Türkiye ihracata dayalı büyüdüğünden, Türk mallarının yurt dışında rekabet gücünün olması gerek..rekabet gücü ise fiyat ile olmaktadır..

Yani kabaca Çin bir malı 5 liraya satarken, Türkiye 7 liraya satarsa, yabancı gidip Çin malını alır..Ancak Türk malı 4 liraya düşerse, yabancı bu sefer Türk malını alır...Geçmişte bu rekabet gücü devalüasyonlarla sağlanmaya çalışıldı...Devalüasyon demek, Türk lirasının değerini yabancı para karşısında ani düşürmek demek...Yani 1 dolar = 1 lira iken bir gecede 1 dolar=5 lira yapmak... Bunu da piyasaya para sürerek yaparlar...Bunu yapa yapa Türk lirası MİLYON lu hanelere geldi...Ayrıca sürekli para basıldığından Enflasyon arttı, %120 gibi kontrol edilemez rakamlara ulaştı 90 lı yıllarda...Türk lirası süğrekli değer kaybetti...Ama 99 da başa gelen DSP döneminde ise, kemer sıkmaya gidildi ve enflasyon önemli oranda düştü...Kriz çıktı ama bu kriz zaten 2 senede olacak olay değildi...Yani bu 90 ların başından bize miras kalan olması kaçınılmaz bir krizdi, 2001 krizi...

Merkez Bankası ise Türk lirasını değerli tutmak için, faizleri yüksek tutarak , Türk Lirasını piyasadan çekmekte ve bu şekilde enflasyonu düşürmektedir...Ancak bu da halkta bir alım gücü düşüklüğü yaratmaktadır...Fakirleşmenin birinci ayağı bu...İkinci ayağı ise, Türk malı'nın rekabet gücü için AKP hükümetinin devam ettirdiği ancak bu devamı daha da coşturduğu, İhracata dayalı büyüme yüzünden, Türk Lirası değerli olduğundan, ihracatçı -zaten iç piyasaya mal satamıyor, alım gücü düşük Türk halkının- malını dışarıda satabilmek için 2 yola başvuruyor... Maliyeti azaltma...Maliyeti azaltmanın 2 yolu vardır.. Ya direkt işçiliği düşürecek, ya da hammadde maliyetini azaltacak..Hammadde zaten ithalat ile geldiğinden (çünkü Türkiyenin yerli sermeyesi yok denecek kadar az) hammadde maliyetini düşüremiyor...Tek çare, işçilik maliyetleriniş düşürmek olarak gözüküyor... Ve işçi çıkartıp, işçi ücretlerini düşürerek bu yola başvuruyor...

Bugünki rekor işsizlik ve fakirliğin ana sebebi budur...Üçüncü ayağı ise, en tehlikelisi...Yani yabancı sermayenin gelişi...Türkiyede yabancı sermaye gelmiyor aslında...Yani yabancı sermaye gelip fabrikasını kurup istihdamını arz etmiyor...Tam tersine gelip karlılığı artırmak için işçi çıkartıyor...Zaten var olan sermayeyi satın alıp, yabancı para getiriyor...Yani bizim Hacı Şakir sabunlarımızı, Palmolive alıyor...Çünkü hükümet buna kolaylık sağlıyor...Yani günden güne Türkiye yerli sermayesini yitiriyor, yabancı sermeye büyüyor...Bu da, Türkiye'de edilen karların, bu markaların yurt dışı hesabına aktarıldığı zamansa, ödemeler dengesini bozuyor ve gene bir cari işlemler açığı veriliyor...Bu açığı kapatmak içinse günden güne küçülüyor... Yani büyüyen yabancı sermaye, Türkiye değil..o büyüme ise sadece kağıt üstünde büyüme olarak kalıyor...işte fakirleştiren büyüme budur...E şimdi, bizim halkımız günden güne fakirleştikten sonra büyüme ne işe yarıyor??? Tam bir ''ayranı yok içmeye, taht-ı revanla gider tuvalete'' durumu yani...Taşıma suyla değirmen dönmez...Bakalım su ne zaman kesilecek ve Türk halkı susuzluktan ölecek...Gidişat bu
(NOT: 2006 yılı yazısıdır, bu sebeple güncellenmemiş bilgiler ve güncel örnekler içermeyebilir)

Hiç yorum yok: