17 Eylül 2008 Çarşamba

Sistem Değişiyor - Kapitalizmin Dİyalektiği Üzerine


1873- 1914 1914-1929 1929-1978 1978 – 20??

Yukarıdaki rakamlar kapitalizmin diyalektik sürecine aittir. Yani şu demek oluyor ki, yaklaşık her 25-30 yılda bir kapitalizm iki uç nokta arasında devinim geçirmektedir.

Kapitalizmin 4 süreci olan;
Yeniden yapılanma
Refah
Resesyon (Durgunluk)
Depresyon (Çöküntü)

Süreçlerinin yaşanması ve son bulması kapitalizmin yapısı gereği 25-30 yıl içerisinde olmaktadır. Tabi ki bu süreçleri yavaşlatan veya hızlandıran, sosyal ya da siyasi faktörler de bulunmaktadır işin içerisinde ancak genel anlamda bir bakış atıldığı zaman, durumun bu olduğu kolayca görülmektedir.

Bu diyalektik süreçte , dünya ekonomisini yöneten aktörlerin de kararlarında iki yönlü değişiklikler gözükmektedir. Yukarıda yer alan yılların birincileri kriz (depresyon) ve ardından yaşanan diğer 3 süreç, ikincileri ise ikinci bir kriz ve sistem değişikliği yıllarıdır.

Kısaca bahsedecek olursak, 1873 büyük buhranı (bugün ABD’de yaşanan bankacılık krizinde –birkaç ay öncesine kadar resesyon(durgunluk) denirken artık bugün tüm ekonomi programlarında ‘’kriz’’ olarak bahsedilmektedir ki, daha önceki yazılarımda da, böyle olacağından bahsetmekteydim- yaşananlarla büyük benzerlik göstermektedir) sonucunda sermayenin paylaşım savaşında 1. Dünya Savaşı çıkmış, ardından da yaşanan çalkantılı dönem sonucu 1929 krizi çıkmış ve dünyada ekonomik açıdan büyük bir sistematik değişim yaşanmıştı. Daha sonrasında da bu süreci etkileyen başta da belirttiğim gibi siyasi bir faktör işin içine girmiş (ikinci dünya savaşı) bu süreci etkilemişti. İkinci dünya savaşı olmasaydı eminim ki 1978 yılı daha geri tarihlere çekilecekti.

Sistemin tekrar tıkanmasıyla tekrardan 1978’de bir sistem değişikliğine gidilmişti. Ancak bugün görülmektedir ki bu değişiklik tekrardan yaşanmaktadır, somut örnekleri önümüzde durmaktadır.

Burada ilginç bir nokta da, teknolojik değişimlerin kapitalizmin kriz yaşama sürecini hızlandırmasıdır. Kapitalizm tarihi analiz edildiği vakit bu olayca gözükecektir.

17 Eylül 2008 tarihi itibariyle FED, ABD’nin en büyük sigorta-finans kuruluşu olan AIG’ye 85 milyar dolarlık bir kredi vereceğini açıkladı. Ancak burada öyle bir nokta var ki, artık dünya ekonomisinin depresyona girdiğinin ve sistematik değişimin yaşandığının apaçık delilidir.

O da şu; bu 85 milyar dolarlık kredi karşılığında AIG’nin hisselerinin %80’i FED’in kontrolüne geçmiştir! Yani artık devlet, ekonomiye para politikaları dışında, bizzat müdahale etmektedir.

Zaten kapitalizmin diyalektiğinde de durum bundan farklı değildir. Önce serbest piyasa ekonomisi politikaları ve serbest ticaret, ardından devletçi politikalarla milliyetçi korumacı dış ticaret ve akabinde bir krizden sonra gene serbest piyasa ekonomisi... Bugün de gene devlet müdahaleli politikalar vemüteakiben milliyetçi korumacı politikalar gelecek.

Ancak burada gözden atlanan bir nokta var. Bu bile yeterli olmayacaktır ve emisyon sebebiyle durgunlukta orta vadede stagflasyon (durgunluk döneminde enflasyon) gözükecektir. Gözden atlanan nokta ne peki?

Gelir dağılımı adaletsizliği. Korkarım ki, kriz daha da derinleşecek ve sadece ekonomi yapısında değil, devletlerin yapısında da düzenlemelere gidilecek. Artık bu kriz, serbest piyasa paradigması içinde halledilebilecek bir kriz değildir.

Çünkü bu verilen krediler veya FED’in piyasaya sürdüğü paralar, gene kısıtlı bir grupta toplanacaktır. Bu sadece piyasaları rahatlatmaya ve krizin tam anlamıyla gelme süresini uzatmasına yönelik bir eylemdir.

Sorun, bugün finans piyasasının reel sektörün önüne geçmesi ve gelir dağılımındaki adaletsizliktir. Çünkü bu kriz tüketim kaynaklı bir krizdir. Tüketimdeki yavaşlama dolayısıyla ortaya çıkan bir krizdir. Durum böyle olunca, faiz de indirseniz, şirketlere kredi de verseniz bunlar sadece bu süreci uzatır, başka hiçbir işe yaramaz ve günlük önlemlerdir.

Tüketimin eninde sonunda sadece bir kalemi vardır, ücretli çalışanlar grubu. Bu ücretli çalışanların eline yeteri kadar para geçmediği vakit, bu kriz kesinlikle aşılamaz, sadece süresi uzatılır.

Ancak dünya ekonomisini yönetenlerin fundamentalist (kökten serbest piyasacı) yaklaşımları sebebiyle de, çözüm gözlerinin önünde olsa dahi bu yaklaşımdan çekinmektedirler.

Yani sorun rakamlardan çok bir anlayış sorunudur. Kriz, serbest piyasa krizidir. Reel sektörün artık finans sektörünün önüne geçmesi şarttır. Kriz artık değişim ve devletçi ekonomi zamanının geldiğini göstermektedir. Şahsi kanaatim, başta ABD olmak üzere geçmişe nazaran gelir kaybı yaşayan İngiltere benzeri ekonomilerin, serbest dış ticareti terk etmesi ve milliyetçi korumacı politikaları yürürlüğe koyacağı yönündedir. Bakalım ABD ve IMF, ne zaman böyle bir ekonomik anlayışa geçecek?