10 Nisan 2008 Perşembe

Sömürü Üzerine


Hangi Sömürü?


Evet , yeryüzünde sömürünün , çeşitli şekillerde olduğuna inanan birisiyim. Günlük hayattan, tarihe, siyasetten ekonomiye, sosyal yaşantıdan iş hayatına kadar pek çok yerde sömürü var. İnsanın olduğu yerde sömürü de olacaktır, diye belirtmeliyim yazıma başlamadan önce.

Bu bağlamda önce Karl Marx’ın bazı görüşlerine daha sonra da kapitalizmin ve iş hayatının evrimine, ekonomide insan faktöründen makineleşmeye kadar bazı konulara değineceğim.

Ne diyordu Marx? ‘’ Üretimin sürekli alt üst oluşu, tüm toplumsal yapının kesintisiz olarak sarsılışı, sonu gelmeyen bir hareketlilik ve güvensizlik, burjuva çağını daha önceki bütün çağlardan ayırt eder.’’

Daha sonra da, bu önermesinden yola çıkarak, eninde sonunda bu sistemin yıkılacağına olan inancını vurgulamıştır. Peki, bu sistem, o bu sözü söyledikten yüzyıllar sonra bile, yıkıldı mı?
Hayır. Tam tersine girdiği her mücadele ve krizden daha da güçlü çıktı. Ve yıkılan, Troçki’nin de öngördüğü gibi, önce bürokrasi ardından devlet kapitalizmine dönüşen, sosyalizm oldu.

Ancak bu sömürünün bittiği anlamına da gelmez. Fakat , Marx’ın tahlilleri doğru olmakla birlikte, pek çok öngörüsü yanlış çıktı. Evet ortada bir adaletsizlik vardı. Ancak bunun engellenmesi nasıl olacaktı? Sosyalizm, bürokratların, siyasetçilerin halkı sömürdüğü bir düzene dönüşmedi mi?

Amacım, sosyalizmi kötülemek değil. Ancak, amaçla aracı karıştırmamak lazım. Amaç eğer daha adil bir dünya, eşit paylaşım ise, komünizm bir amaç olamaz. Daha eşitçe, hakça ve kardeşçe yaşamanın aracı olabilir. Fakat bu amacı sağlayabildi mi? Kişisel görüşüm, tersine fakirliği artırdığı yönündedir. Ana nedeni ise, insan faktörüdür. Zira, çoğunluk kitle, yeteri bilince ve bilgiye sahip olmadığı zaman, her türlü sistemde, hatta sistemsizlikte bile sömürülebilir. Maalesef sosyal darwinizm , apaçık bir doğru olarak karşımıza çıkıyor bu noktada. Sorun güçlü- güçsüz mücadelesi. Ancak çözüm yolu nedir?

Bugün koskoca bir kıta, Afrika yok oluyor. Ölüme terk ediliyor insanlar. Evet bunun başlıca sebeplerinden birisi, serbest piyasa ekonomisi ve küreselleşmenin yanlış yönetilmesidir.

Marx’a geri dönecek olursak, Ernest Mandel’in kitabında, Marxist ekonomide, sömürü oranı şöyle açıklanır:
a/s+d yani, artı değer/değişmeyen sermaye + değişen sermaye. a/d ise, artı değerin (işçilerin ortaya koyduğu katma değer) değişen sermayeye oranı, yani sömürü oranıdır.

Örneğin, işçinin katma değeri 1 birim, değişen sermaye de 1 birim ise, sömürülme oranı 1 olacaktır. İşçinin katma değeri 2 birim, değişen sermaye 1 birim olursa sömürü oranı 2 birim olacak, yani işçi daha çok sömürülecektir.

Bugün, 20. y.y da çeşitli sınıf mücadelelerinden sonra, dünyada varlığını tamamen hissettiren kapitalizmin durumunu inceleyecek olursak, çevre ülkelerde değil ancak gelişmiş merkez ülkelerde, sömürü oranını incelemek lazım gelir.

Büyük şirketlerin sermayeleri bu ülkelerde devasadır ve istihdam edilen işçi sayısı da büyüktür. O halde, bu oranları yerine koyacak olursak (her şirket için değişiktir tabi ki) ancak bir X çok uluslu şirketini ele alalım ve değişken sermayesi sembolik olarak, 1.000.000 $ olsun ve çalıştırılan işçi sayısı, 1000 olsun. İşçilerin kattığı, artı değeri de işçi başına 1 olarak düşünelim ve 1x1000= 1000 olsun.

Buna göre formülümüz olan, a/d ye, değişkenlerimizi yerleştirirsek, 1000/1.000.000 dan, sömürü oranımız 1/1000 çıkar. Bu formüle göre sermaye ne kadar büyüyorsa, sömürü oranı o denli azalıyordur. Yani kapitalizm, sürekli büyüyen sermaye ile, Marx’ın öngördüğü formülde kendisini çelişkiye düşürmüştür. Sömürü oranını azaltmıştır.

Bir diğer çelişkisi ise, makineleşmenin, sömürüyü artıracağı öngörüsüdür. Makineleşme, hem işçi sayısını azaltır hem de işçilerin kattığı artı değeri düşürür. Şöyle ki, yeni teknoloji ile, 5 işçinin yapabileceği işi yapabilen bir üretim enstrümanı düşünelim. Böylece hem işçi sayısı hem de kattıkları artı değer 5 kat azalacaktır. Yani 1000 olan işçi sayısı, 200 olacak, bu işçilerin kattığı artı değer ise 1 değil, 1/5 olacaktır. Toplamda ise a değişkeni, 200x 1/5 ten 40 olacaktır. Sermayeyi gene 1.000.000 $ olarak kabul edecek olursak, 40/ 1.000.000 =0.00004 olacaktır. Yani makineleşme de, bu kaba ve basit sayısal verilere göre, objektif olarak bakıldığında sömürüyü azaltmaktadır.

Yani, bu formüle göre işçi ne kadar az meta üretir ve artı değer buna bağlı olarak düşük olursa, sömürü de azalacaktır. O halde makineleşme, Marxist ekonominin bu formülüne göre sömürüyü azaltır.

Diğer değişkenleri de inceleyebiliriz, sonuçta dünyada ele alınması gereken, bilebileceğimiz veya bilemeyebileceğimiz o kadar konu var ki biz sadece, çölde bir kum tanesini ele aldık.

Ancak, bu verdiğimiz örnek, dünyada sömürünün olmadığını ispatlar mı? Bana kalırsa hayır. Bu bence, sadece sorunun sınıfsal bir sorun olmadığını ortaya koyar. Ya da bazı sınıflar varsa da bu sorun burjuvazi-proleterya arası bir sorun olmaktan çıkmıştır. Eğer feodal sosyalizm ya da küçük burjuva sosyalizmini ele alacak olursak, Marx belki haklıdır diyebiliriz. Ancak dünyanın bugün ki düzeninde, bunu dememiz yukarıdaki ispata göre olanaksızdır.

Ayrıca, özellikle 1929 büyük buhranı ve ardından uygulanan Keynezyen ekonomi ve maliye politikaları ile, bu oranlar daha da azaltılmıştır. Ancak 70’lerin ortasında ortaya çıkan, Sömürgeciliğin torunu , emperyalizmin oğlu küreselleşme ( bugünkü uygulanış şekliyle) bu sürece balta vurmakta ve sömürüyü artırmaktadır. Ancak küreselleşmeyi de bir kenara atamayız, çünkü avantajlarını da göz önüne almak lazım, ancak bu başka bir yazının konusudur, ve başlı başına bir tartışma konudur.Konuyu bulandırmamak amacıyla, buna başka bir yazımda yer vermek için, şimdilik küreselleşmeyi rafa kaldırıyorum.

ABD ve gelişmekte olan ülkelerde, sendikalaşma faaliyetleri yok edilmeye çalışılmakta, gelir dağılımı adaletsizliği artırılmaktadır. Bunun da en büyük sonucu işsizliktir. Çünkü Marx’ın doğru öngörüleri de var, rekabet bir dezavantaj olarak sosyal yıkımı işsizliği beraberinde getirmektedir. Ancak hala çözülemeyen ikilemlerine rağmen bu sistem, sonuç olarak Marxizme üstünlük kurmuştur.

Ayrıca, kapitalizm de, 18. y.y’lın sanayi kapitalizmi değildir. Çok değişmiştir. 30-70 arası evcilleştirilmiştir. Toplumsal refahı , rahat yaşam ve adil gelir dağılımını hissettirmiştir. Şirketlerin uyguladıkları (her şirketin olmasa da) refah artırıcı ve çalışanları mağdur etmeyecek insan kaynakları politikaları da vardır.

Ayrıca artık gelişmiş ülkeler, şirket sermayelerinin , çok büyüyüp kişilerin kontrolünden çıkmasıyla birlikte, kapitalizm, yavaş yavaş meritokrasiye dönüşmektedir.

Meritokrasi, ‘’yönetim erkinin, yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne dayandığı yönetim biçimi.
Bu yönetim şeklinde idare erki, üstün özellikleri olduğu düşünülen kişiler arasında paylaştırılmaktadır. Osmanlı Devleti'ndeki Devşirme sistemi buna örnek gösterilebilir
‘’
(kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Meritokrasi )

Bu da sömürüyü azaltan bir diğer faktördür.

Şirket-sömürü ilişkisine geri dönecek olursak, bu süreç Fordizmle birlikte başladı ve apaçık, sömürü oranını azaltmaktadır. (getirdiği bazı sosyal sorunlar olabilir, örneğin insanın yabancılaşması, Durkheim’ın da öngördüğü gibi sosyal bozulmalar ve manevi eksiklikler) ancak bu da şu anda konumuzun dışındadır.

Peki o halde sömürü nerededir?

Sömürü artık , sınıfsal bir sorun olmaktan çıkıp, uluslar arası bir sorun haline gelmiştir. Bunun sebebi küreselleşme gibi gözükse de günümüzde ,aslında küreselleşmenin, yanlış yönetilmesinden kaynaklanmaktadır. Dediğim gibi her olayı, avantaj/dezavantaj oranına göre ele almak gerekir.

Sonuç olarak, sömürü olgusu, tarihin başından beri var olmuş ise de ( antik yunanda yönetenlerin sömürüsü, Sümerlerde din adamlarının sömürüsü, orta çağda kilisenin sömürüsünden, modern çağda burjuvazinin sömürüsüne , post modern çağda maneviyat tüccarlarının doğu felsefelerini kullanarak manevi yoksunluk çeken arayış içersinde olan insanları sömürüsüne kadar) –sonsuz örnek verilebilir- bir şekilde, bir süreç içerisinde hem kendi kendini yok eden, hem de kendine yeni çıkar yollar arayan bir organik yapıdır.

Sömürüye karşı en büyük savaş ise, doğru tahlil, tam bağımsızlık (hem bireysel hem ulusal düzeyde) ve doğru öngörülerle olabilir ancak.

Hiç yorum yok: