10 Nisan 2008 Perşembe

Pragmatiste Cevap


Ben kendime cevap çıkarttım pragmatist arkadaşımızın yazısından, ve yeni bir tartışma konusu yarattığı ve konudaki fikirlerimi daha derin açıklamama vesile olduğu içinse teşekkür ediyorum. (hede hödö, zart zurt gibi terimler de anlamsız şeyler için kullanılır, acaba savunduğu şeyler ne kadar anlamlı?


Osman havuzda Şenay'la yakalanmış- hii, çok derin mevzu bunlar, oturup uzun uzadıya tartışmak lazım, gel starbucks'a gidelim orada anlatırsın.-peki)


Her şeyden önce, kendini geliştirmek demek, kendi olmayı unutmak demek değildir. Daha iyi bir ''kendi'' dir. Yani ''kalite'' .Kaliteli insan olmak kolay mı? Kalite nedir? Kalite norm ile spesifikasyonların, aynı olgu içerisinde temerküz etmesidir.Yani?Norm= olması gerekenSpesifikasyon= Şimdiki durumda bulundurduğu özellikKalite= normlarla spesifikasyonların buluşması. Tek başına spesifik ( Bir türün, bir olayın karakteristik yönünü veren.) bir insan olmak, kaliteli insan olmak anlamına gelmez. Normların altında kalırsan, ''güruh'' u oluşturan kişilerden birisi olursun.Yani spesifikasyonları, ''mevcut durum budur'' diyerek savunmak, kaliteye ulaşmayı engeller her zaman. Hobiler konusunda, elbette kendisini o yönde de geliştirmelidir. Zaten kendini geliştir derken, zihinsel olarak demedim sadece. Vücudunu geliştirebilir bir insan, bir başkası başka bir yeteneğini geliştirir.Ama şüphesiz ki bunların en değerlisi, ''zihinsel'' yetenektir ve en önce bunun geliştirilmesi gereklidir. Esas kültür, kültürlü olmak budur.


Pragmatist arkadaşımızın yazdığından da anlaşılacağı gibi, kendisi baya pragmatist birisi ve ticari konudan ele almış.Ancak yazdıklarının %90'ına katılmıyorum. Bir kere yazısında çok kere pragmatizm ile hedonizmi , egoizmi karıştırmış. Zevk aldığı konular(!) ,bazen yarar sağlamayabilir . Ayrıca bireysel anlamda ele aldığımız zamanda, bir insanın magazin izlemesi ve magazinel kültürün içinde olması, gene ona bir yarar sağlamaz, sadece egosunu tatmin eder.Kaldı ki\ nerede Kant'ın Ödev Ahlakı?!Magazini savunmak (belki kendince haklısındır) bana göre akıl dışı bir şeydir. Bunu savunanlar genelde bu konuda ticari kaygıları olan kişilerdir.Zira magazinin halkı uyuşturmak için en etkili araçlardan birisi olduğu, yadsınamaz bir gerçektir. Ayrıca, başkalarının arkasından konuşmak, hiç hoş bir şey değildir ve bir kompleks belirtisidir. Takıntılı insanlar bu tip konuları merak ederler. Herkes kendi işine bakmalı, başkasının dedikodusunu yapmamalıdır. Evet insanların doğasında vardır belki bu bahsettiklerin. Ancak KÜLTÜR işte burada devreye girer..


KÜLTÜR, sonradan katılmış demektir ve bu sonradan katılan olgu, insanın davranışlarını frenler ve olandan alıp ''OLMASI GEREKEN'' e, erdemli olmaya götürür. (Başta bahsettiğim spesifikasyon+norm = kalite anlayışı)İnsanların bu derece metalaşması, insanların manevi dünyalarında sürekli bir eksiklik hissetmelerine, Durkheim'ın değindiği gibi, insanın kendine yabancılaşmasına yol açmaktadır. Bu da intiharları, psikologlara sürekli para ödemeyi, abuk subuk tarikatlara girmeyi (moon tarikatı mesela) beraberinde getirmiştir.Üstelik imzana da ''Zihin; akıl, zekâ ve mantık üçlüsünü doğru ve etkin kullanarak iradeli hareket etmek demektir. '' yazmışsın. ''Yani, güdülere, zevklere göre hareket etmek değil, akla göre mantığa göre hareket etmeye değer vermişsin'' (sözde öyle gözüküyor)Peki o zaman şu yazdığın yazı ile, bu imza çelişmiyor mu? Kendiniz olmayı unutma demişsin, peki sen bu iki anlayıştan hangisine mensupsun?Magazinel merak yerine, entelektüel merak oluşursa, işte o zaman kişi kendisini geliştirmiş olur. Burada magazinel merak derken de, güncel olayları takip etmemeli demiyorum. Zaten entelektüelliğin doğası güncel olmayı gerektirir. Ama kim? Kiminle? Nerede? Ne yaptı? 'den ziyade, Kim? Neyi? Nerede? Buldu? tarzında bir yaklaşım, insanlığın gelişimi için gerekli yaklaşımdır.


Ayrıca güzel ya da yakışıklı seçmek, bize ne gibi bir fayda sağlayacak anlayamadım?! Televizyondaki gibi (!) bir güzellik yarışması önermek te oldukça komik. Çünkü TV'deki güzellik yarışmalarının amacı, esasen güzel seçmek değil, sponsorların adını duyurup para kazanmaktır. Yeni yapay idoller yaratıp, onları pazarlayarak yeni mal ve hizmetler satmaktır. Bu şekilde de kapitalizmin çarkını döndürmektir.Bu yüzden moda denen (bana göre bela) icat edildi, insanlar, şirketlerin üretim maliyetleri azalsın diye tek tipleştirildi ve KÜRESELLEŞME icat edildi.Üstelik bunu da siz magazin severlerin egolarını sömürerek yapıyorlar.Sen TV'deki gibi yapınca, sponsorlardan para mı kazanacaksın, bunu da anlamış değilim.Bir dönem de uyuşturucu kültürü oluşmuştu insanlarda ve Avrupa'yı Amerika'yı kasıp kavurmuştu... Magazin ile uyuşturucu arasında bağ kurabiliriz. Zira birisi fiziksel, ötekisi zihinsel olarak uyuşturmaktadır.Magazin satıcılarının da, insanlara ''zarar satıp'' onların sırtından geçinmeleri ile, uyuşturucu tacirlerininkisi bu açıdan pek bir benzemektedir.Her zaman her türlü akım, trend yakalayabilir moda olabilir.


Önemli olan zaten neyin, ne olduğunun farkına varmaktır, he bulduğu suya atlamamaktır. O su bataklık çıkabilir çünkü.TV kültürü oluştu diye de , bunun üzerine yoğunlaşmak, insanı ''sığlaştırır''.Sığ sularda sadece kayıklar yüzer, ve bu kayıkların ufukları her zaman dar olur çünkü hep sığ sularda yüzmüş, okyanusa açılamamışladır.Her şeyden bir kazanç kapısı sağlamaya çalışmak ve insan olmanın,vatandaş olmanın yüklediği ödevleri unutmak, insanı bayağılaştıran bir tutumdur.Kendini geliştirmek ise, kültür ve görgü ile olmazsa, ne ile olur bilmiyorum. Zira bahsedilen hobiler, mesleki ve teknik beceri kazandırabilir insanlara, ancak kavramsal bilgi sahibi olmak, her zaman için bu tür becerilerden üstündür.Bunun başında da dil, tarih ve felsefe bilmek gelir.Satranç oynamak ile, satranç tarihi bilmesini de karıştırmış üstelik! Karpov'u bilmek, satranç oynamak ile dolaylı ancak, satranç tarihi okumakla direkt ilintilidir.Yani sen istersen satranç şampiyonu ol, gene de Karpov'un kim olduğunu bilmeyebilirsin.


Bu durumda, satranç oynama yeteneği olduğundan bahsedilebilir ancak bir ''satranç kültürü'' oluştuğundan söz edilemez.Burada kilit kelime, ''bilmek'' ... ''becermek'' değil. Yani; bir şeyi yapabilme becerisini geliştirmek ile, bilmek doğru orantılı değildir. Birisi mesleki beceriyi geliştirir, bilmek ise genel kültürü ve kişiliği yüceltir. Yani kısacası, önemli olan, erdem sahibi bir insan olabilmektir. Yoksa, ''ye , iç, yat'' mantığı ile, bu dünyaya bir şeyler veremeden, bir şeyler üretmeden sadece tüketip, ihtiyaç karşılayarak gitmek, pek te insana uygun bir davranış olmasa gerek. Bu tür insanların oluşturduğu topluluklar genel de ''güruh'' olarak adlandırılmıştır.Bilim, sanat, felsefe, edebiyat gibi olguları da herkes sevmez, zevk almaz katılıyorum. Bu yüzden zaten, herkes aydın değildir. Bu bir ayrıcalıktır ve TV'ye sığ demek, kendini beğenmişlik değildir.Serdar Ortaç konusuna değinmek istiyorum. Serdar Ortaç ekonomi dersi verecekse gitsin bir şirkette yöneticilik yapsın, şarkıcılık değil. Laylayloylom diye şarkıyı ben de yaparım marifet bu değil. Sanatçı, güzel eserler veren kimsedir. Evet güzellik görecelidir ancak , bu güzellik anlayışı da yine kültür seviyesi ile doğru orantılıdır.Adam Serdar Ortaç dinler, çünkü zaten entelektüel merakı yok. Wagner'i, Dede Efendi'yi, Çaykovski'yi , Django Reinhardt'ı, Secret Gaden'ı, Yanni'yi nereden bilsin ki? Televizyonda o gösterilmiyor. Oysa esas güzel olanı kaçırmakta yine bu tip bir insan.


Gene olması gerekene ulaşmak, kendini aşmak yerine, olanla, verilenle idare ediyor.Genelde bu tarz pop zımbırtı dinleyenlerin , bu bahsettiğim gerçek sanat eseri klasikleşmiş şarkılarını duyduklarında ''Aaa, bu şarkı ne güzel ya hep reklamlarda duyuyorum, atsana bana bunu msn'den'' demelerine şahit oldum pek çok kez.Emrah'a sormuşlar, ''Mozart'ı beğeniyor musun?'' cevap, ''Çok beğeniyorum, Türkiye'ye konsere gelirse konserine gitmek isterim (!)'' Gülsem mi, ağlasam mı?..Adam olmak öyle kolay iş değil. Adam olmak için önce ''erdemli'' ve başta belirttiğim gibi ''kaliteli'' olmak gerekir.İnsanları birbirlerinden ayıran esas özellik te budur zaten. Birisi, hobilerinde üst düzeye ulaştı mesleğinde zirve yaptı; ancak görgüsü, genel kültürü eksik, öğrenme merakı ve entelektüel yeteneği yok. (Mesela İbrahim Tatlıses) (bkz.Kıroyum ama para bende)İşte şimdi tam da ''ADAM OLMAK'' konusuna değineceğin bu açıklamalardan sonra.Ünlü hikaye bilirsiniz...


Babası oğluna , ''Ben sana vezir olamazsın değil adam olamazsın dedim'' der.Yani kısacası, Aydın olma sevdası, çok büyük bir erdemdir. Ne kadar sorgularsan, o kadar varsındır!

Hiç yorum yok: