14 Nisan 2008 Pazartesi

''Ben anlamam bu işlerden'' demeyin.


Cuma günü, General Electric firmasının açıkladığı bilançoda, beklenilenin yaklaşık %20 daha aşağı bir karla ilk çeyreği kapatması, büyük yankı uyandırmıştı.
Zaten, Citi Group, Deutsche Bank gibi şirketlerin 8 milyar doları bulan büyük zararlar açıklamaları, artık dünya ekonomisinde son 3 ayda resesyon (durgunluk) sözcüğünü sık sık gündeme getirdi. Hatta öyle ki, en son 70’lerdeki krizde anılan, stagflasyon (durgunluk sırası enflasyon artışı) sözcüğü bile anılır oldu. Peki, resesyonun sonraki safhası olan depresyon (çöküntü) yaşanacak mı?
Yaşanabileceğinin, hatta biz farkına varmadan başlamış olabileceğinin bile ilk habercisi, işte General Electric’in duyurduğu , beklentilerin çok altındaki kâr rakamıydı. Bu kadar önemli olmasının , birinci sebebi, General Electric, bir reel sektör kuruluşudur. Yani meta üretimi yapan bir kuruluş. Ve çok uluslu dev şirketlerin, en büyüklerinden birisi, hatta onların sembolü diyebiliriz.
Bu açıklanan kar oranı gösterdi ki, artık bu resesyon dalgası, reel sektörü de vurmaya, finans sektörünü aşıp reel sektöre sirayet etmeye başladı.
Demek ki FED’in (Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası) geçtiğimiz yılın son çeyreği ve 2008 ilk çeyreğindeki faiz düşürme müdahaleleri , kısa vadede işe yaramadı. Hatta, karşılıksız emisyon bu durgunluğu çözümleyeceği yerde, stagflasyona sebep olmaya başladı. Zira finansal kaynaklı bir dalgalanma, artık reel sektörü de vuran bir krize dönüşmeye başladı.

Bu bana 1873 yılı büyük buhranını hatırlattı, zira o kriz de finansal kaynaklı bir krizdi. Önce Avusturya’da, sonradan Almanya’da sonra diğer Avrupa ekonomilerine bulaşan bu kriz, banka iflasları, sonra yeniden yapılanma çabaları ve nihayetinde ise savaş harcamalarına dönüşüyordu.
Spekülasyon, işgücü kıtlığı (bugün kalifiye işgücü olarak nitelendirebiliriz) artan maliyetlerle birleşince kârlılık oranları düşmüştür ve borsada önce belirsizlik ardından panik hakim olmaya başladı ve o dönemin lokomotif şirketleri, demiryolu sektörü şirketleri birer birer iflaslarını açıklamaya başlarken, ardından, Lyon’da 1882’de Lyon Bankası, Loire Bankası sonra da Union Générale ve sonra bir çok bankanın iflası takip etti.
Neyse bu kısmı fazla uzatmayalım, ancak önce ne olduğu anlaşılmayan bir dalga daha sonra da bunun durgunluk ve ardından çabalar işe yaramayınca , bu durumun büyük bir çöküntüye sonuçlanan büyük buhran adlı bu derin kriz, hem fiyatları , dolayısıyla üretimi düşürerek, düşük kar marjları da öncelikle küçük işletmeleri ekonomiden tasfiye ediyordu, hem de düşen reel işçi gelirleri, talebi de daraltarak bu krizi derinleştiriyordu.
Bugün ki dalgalanmaya benziyor bu senaryo sanırım. En azından ben büyük bir benzerlik kurdum.

Uzun süredir finansal kaynaklı bu süreci, şimdi General Electric sembolünün şokuyla, reel sektörde hissetmeye başladı ve artık resesyon karmaşasında son raddeye geldiği, çöküntünün baş göstereceği zamanın çok da uzak olmayacağı görülüyor. Tabi ki bunun için kesin bir tarih verilemez ama, FED’in yaptıklarının kısa vadede işe yaramadığı gözüküyor ve ABD dünya gözünde günbe gün itibarını kaybetmeye başladı.

Yükselen enerji fiyatlarının maliyet enflasyonu yaratması ve alttan baskı yaratması, bu baskıyı düşük kar marjlarının karşılayamaması, zaten orta sınıfı ve küçük işletmeleri tasfiye etmeye başladı.
Firma yönetimi yönünden baktığımız zaman da, gene şu durum karşımıza çıkıyor, ana firmaların tedarikçilerini bu durgunluk hissedilir derecede vuruyordu zaten son 2-3 yıldır. Şimdi artık ana firmalara sirayet eden bu durgunluk, eğer dünya ekonomisini yöneten IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşlar, artık Neo-Liberalizm fundamentalizminden vazgeçip, radikal ve gerçekçi çözümler bulmazlarsa ve hala klasik iktisat kitaplarında yazan çözüm reçetelerinden medet umarlarsa, bu durum derin bir krize dönüşecek gibi duruyor.

Ancak IMF’nin kendi yapısı içerisinde ,yeni daraltıcı önlemleri ve G-7’ce de desteklenen bu reform hareketi (http://www.imf.org/external/pubs/ft/survey/so/2008/NEW041208A.htm) yönetimsel masrafları kısma, yeni küresel dinamik ekonomilere daha büyük ağırlık vereceği, düşük gelirli ülkelerin seslerini daha çok dinleyeceği, yeni kota uygulamalarına gitmesi, ve ABD hazinesi sekreteri Poulson’un IMF’ye limitli altın satışından sağlayacağı kaynağı IMF’ye aktarmak istediklerini açıklaması, bu sürece olumlu etki yapabilir mi? Bunu da göreceğiz.
Fakat şahsi görüşüm, bu çabaların da yetmeme ihtimalinin büyük olduğudur. IMF’nin 2008-20013 arası yaptığı 3.7- 4.8 aralığındaki dünya geneli büyüme trendi de , doğru çıkmayabilir.

O halde biraz felaket tellallığı yapıp en kötü senaryoyu direkt söyleyelim. Öncelikle tıpkı 1873-1895 yılları Büyük Buhranı’nın ardılı olarak çıkan 1. Dünya Savaşı gibi bir dünya savaşı çıkabilir pekala.
Bu senaryonun bazı emarelerini, AB ile silahsızlanma anlaşmasını askıya alan Rusya, NATO’nun genişleme süreci, Çin’in ABD’nin hegamonyası için iyiden iyiye bir tehdit haline gelmesi, doların küresel piyasalarda, genel itibariyle değer kaybetmesi, ABD’nin Büyük Ortadoğu Planı ve bu planla Rusya’nın etrafını çevirmeye çalışması ve aynı zamanda Çin’e de gerektiğinde askeri müdahaleleri yapabileceği yeni üsler yaratma çabası, aynı zamanda, kendi ithalat yükünü, Orta Doğu kuşağında yer alan bu ülkelere konsolide etme girişimi, Doğu Avrupa’ya kurmak istediği ve Rusya ile sık sık siyasal krizlere yol açan Füze-Kalkan projesi, ABD’ye karşı büyük muhalif güçlerin çıktığı ve ABD’nin engelleyemediği Güney Amerika demokratik-sosyalist kuşağı ve bu kuşağın önderi Venezüella-İran yakınlaşması, ABD'nin Doğu Avrupa'da kendine yeni üsler yaratma projesi ve en somut örneği Kosova… Bunları üst üste koyduğumuz vakit, sanki patlamaya hazır bir odanın içine doldurulmuş , patlayıcı gaz niteliği kazandığını söyleyebiliriz. Zira Güney Osetya problemi, ABD'nin bölgedeki uzantısı Gürcistan ile Rusya arasında 1 yıldır bir gerginliğe yol açmakta. Bu bahaneyle Rusya'nın Gürcistan'a bir askeri müdahalesi beklenebilir.

Yazıya başladığım noktayla, şimdi ortaya çıkan senaryoya bakıyorum da, meğer sistemi anlayabilmek için ne çok enstrümana ihtiyacımız varmış. Ve her şey birbiriyle ne kadar ilintili ve aslında tekil olarak alakasız gibi gözüken yap-boz parçalarını tek tek bir araya getirip topladığımızda, ortaya nasıl bir şekil çıkabiliyor.

Yaşayacağımız günler ne gösterecek bilinmez ancak, şu gerçekki şu sıralar pek çok kişinin umrunda olmayan , takım elbiseli , bon çantalı adamların kendi aralarında değiş-tokuşları olarak baktıkları bu sistem, eğer farkına varılmazsa, en entelektüel sanatçısından, en zengin ve umursamaz insanına kadar, tepelerine bomba olarak düşebilir.

Kısaca, ''Ben anlamam bu işlerden'' demeyin... Yarın bir gün çok kötü bir şekilde anlarsınız sonra.

Hiç yorum yok: