31 Mart 2009 Salı

Bir seçim neler gösterir?


Ülkemiz 29 mart 2009 günü bir diğer seçim hengamesini geride bıraktı. Seçimden geriye kalanlarsa sokaklardaki parti bayrakları, CHP-AKP arası demeç savaşları, izlenme oranları tavana vuran kanallar ve dikkate değer bir-iki değişiklik olmuştur.

Özellikle Istanbul’da beklenenin dışında tablolar oluştu. Sandıkların açılmasının tamamlanmasına kadar Kadir Topbaş ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında gerçekten çekişmeli bir yarış geçti. Kazanan Topbaş oldu ancak gene de CHP’nin Istanbul’da topladığı oylar AKP’nin sarsıntı yaşamasına neden oldu. Çünkü %36.88 ile beklenmeyen bir oy oranına sahip olan Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’nin İstanbul’da rehavete kapılmaması gerektiğini ortaya koydu. Üstelik yaklaşık 15 yıldır muhafazakar-kökten dinci kanadın İstanbul’daki yerel iktidarına rağmen.

Bir Istanbul’lu olarak gözüme takılan birkaç ilçenin seçim oranları ve nedenleri üzerinde durmak sonra da Türkiye geneli üzerine bir yorumda bulunmak istiyorum.

Özellikle Sarıyer, Beyoğlu ilçeleri ve CHP’nin Fatih’te elde ettiği oy oranı üzerinde durmak lazım geldiğini düşünmekteyim. Ekonomik kriz ve işsizlik AKP’nin yurt genelinde oyunu alçaltan bir faktör olmakla birlikte, yukarıda saydığım ilçelerde Sarıyer ve Beyoğlu’nun reyini CHP’den yana kullanması ve Fatih gibi muhafazakar bir semtte CHP’nin %29.44 lük bir oy oranı çıkarmasına yol açan en önemli faktör, kuşkusuz kentsel dönüşüm projesidir. Dolapdere, Tarlabaşı, Sulukule, Hisarüstü gibi semtlerin sakinlerinin, bu kentsel dönüşüm projesinden hoşnut olmadığı apaçık ortada. Ayrıca Kentsel Dönüşüm adı altında yıkılan pek çok tarihi eser ve AKP’nin gerek mensuplarına gerek çevresine rant sağladığı da, seçmenin gözünden kaçmamış.

Bir diğer husus ise, Güneydoğu’da DTP’nin aldığı oy oranları. Bilindiği gibi , genel kamu oyu tarafından PKK adlı örgütün siyasi uzantısı olarak kabul edilen ayrılıkçı görüşe sahip ve Kürt milliyetçiliği üzerinden siyaset yapan bu partinin topladığı oy oranı, Türkiye’de taviz verildikçe ayrılıkçı fikirlerin ve bu çevrelere verilen desteğin arttığına dair mutlak bir izlenim vermektedir. Yani açılan Kürtçe TV, Kürtçe kurslar (talep yetersizliğinden kapanmasına rağmen) AKP’nin her fırsatta Kürt kökenli vatandaşlarımıza yakın davranma çabalarının, pek de bir işe yaramadığı gözükmektedir.

Tabi ki bu duruma sebep olan etkenler de var. 2008 içersinde düzenlenen operasyonlar, başbakanın ağzından kaçırdığı ‘’Ya sev ya terk et’’ cümlesi. Başbakan zaten bir ‘’Alt kimlik-üst kimlik’’ söylemleri, bir ‘’Ya sev ya terk et’’ söylemleriyle birbirine uymayan iki uçta gidip gelerek tam bir tutarsızlık örneği sergilemektedir.

Ayrıca bir diğer husus ise bu yükselen Kürt milliyetçiliğine karşı, yükselen Türk milliyetçiliği ve karşılıklı olarak tırmanan gerilimin tehlikeli bir durum arz etmesidir. MHP de 10 tane ilin belediye başkanlığını kazanarak bu durumun sağlamasını yapmıştır.

Tabi ki bu bir yerel seçimdir. Genel seçim gibi salt ideolojik ve ekonomik sebeplere bağlanamaz ancak yine de, bu sebeplerin etkisi olduğu yadsınamaz. Kaldı ki ekonomik krizler, liberal görüşten sapmalara ve ya sosyalist ya da milliyetçi kanada doğru bir hareket başlatır. Türkiye, muhafazakar bir ülke olduğu ve sol tabanın fazla bulunmaması sebebiyle milliyetçi kanada doğru kaymaktadır.

Önümüzdeki yıllarda ise ekonomik krizin de etkisiyle , Türkiye’den yavaş yavaş çekilecek olan AKP etkisinin Türkiye’de etnik, dinsel ve kültürel köken üzerinde oynadığı oyunlarla gerçekten gerilimli bir tablo bırakarak gideceğini düşünmekteyim.

Hiç yorum yok: